Yusuf sûresi, 12/83
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ عَسَى اللهُ أَنْ يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
“Ama babaları Yakup bir kere daha: ‘Hayır, hayır! Korkarım yine nefisleriniz sizi olumsuz bir işe sürükleyip ayağınızı kaydırmıştır. Ne yapayım? Bu hâle karşı içinde şikayet olmayan güzel ve aktif bir sabırla sabretmekten başka yapacak şey yok! Ümidim var ki Allah bütün kaybettiklerimi bana lütfedecektir. Çünkü O Alîm’dir, Hakîm’dir (benim de onların da hâllerini bilir, yaptığı hiçbir şeyi hikmetsiz yapmaz, beni tâbi tuttuğu her bir imtihanda bir hikmet vardır.)’”
Hazreti Yakub’un Hâdiseler Karşısındaki Metaneti ve Sabr-ı Cemil
Hazreti Yakup, daha önce Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) kaybolmasında olduğu gibi Bünyamin’in Mısır’da alıkonulması olayında da aynı kelimeleri kullanarak karşılık veriyor. Çocuklarına inanmıyor. Onlara, nefislerinin kendilerini aldattığını, ayarttığını (tesvil) söylüyor. Sonra da bir “sabr-ı cemîl” çekiyor. Birinci oğlundan sonra ikinci güzide oğlunu da kaybetmenin ızdırabını içine atıyor. Şeytanın aldatması, çocuklarının da aldanmaları karşısında Allah’a dayanıp sabrediyor. Dikkat edilirse her iki olayda da verdiği tepkinin aynı olduğu görülecektir. Fakat burada daha bir ümit dolu eda ile karşılık veriyor. O yüzden âyetin sonu daha farklı bitiyor: “Ümit ediyorum ki Allah onları bana geri getirir.”
O, bunu sadece inancından dolayı ifade etmiyor. İnancının yanında olayların oluş şeklini yorumluyor. Yüksek fetanetiyle hâdiselerin seyrindeki hikmetleri kavrıyor. Ayrıca, ilk olayda Yusuf’un kurt tarafından yendiği söylenmiş ve mesele bir bilinmezliğe mahkûm edilmişti. Bu ikinci olayda ise en azından Bünyamin’in nerede olduğu ve yaşadığı biliniyordu. Dolayısıyla çözümü daha kolaydı. Evet o, Allah’ın ezelî ilmindeki esrarengiz programın işlediğini seziyor. “Yusuf’u öyle götürmüşlerdi, bunu da böyle götürdüler.” diye düşünüyor. Sonra Yusuf’un, kendi şeriatına göre amel etmesinden hem onun maksadını anlıyor hem de hayatta olduğunu ve adım adım bir neticeye doğru gitmek istediğini seziyor. Ve âyetin sonu, Allah’ın sonsuz ilim ve hikmetini ifade eden Alîm ve Hakîm isimleriyle bitiyor. Sûrenin ana yörüngesinin ilim ve hikmet olduğunu hatırda tutarak buradan şu mesajı çıkarabiliriz:
Hâdiselerin akışına bakıldığında hiçbir şeyin tesadüfe bağlı olmadığı, her şeyin sonsuz ilim sahibi Allah’ın gözetimi altında gerçekleştiği anlaşılır. Öyleyse ümitsizliğe kapılmaya gerek yoktur. Çünkü her şeyi bilen, gören ve her işinde hikmet olan Zât’ın bir muradı vardır. Sebepleri yerine getirdikten sonra sabredip O’nun muradının gerçekleşmesini beklemek gerekir. Rabbimiz, karanlık hâdiselerin sonundaki gelişmelere dair bize de bu sabır ve firaseti lütfetsin!
Bediüzzaman Hazretleri’nin değişik vesilelerle yaptığı gibi, başa gelen olayları, onların öncesine ve sonrasına zihnen gidip gelerek birbirine bağlamak ve yorumlamak gerekir. Böylece olayların içindeki hayırları, güzellikleri fark etmek mümkün hâle gelir. İnsan bununla kendini canlı tutmuş ve önüne çıkacak zorlukları aşmak için bir güç elde etmiş olur. Fakat geçmişe ve geleceğe gidilip olayların bir bütün hâlinde analiz edilmesine rağmen ufukta bir ışık görünmüyorsa o durumda “sabr-ı cemil” deyip sabretmek gerekir. Zaten sabr-ı cemil, böyle bir zamanda gösterilen sabırdır. Yoksa ışığın göründüğü, güzellik emarelerinin belirdiği zamanlarda gösterilene, “sabr-ı cemil” denmez. Evet sabr-ı cemil, ortalığın kapkaranlık olduğu, ümit verecek bir kıvılcımın dahi bulunmadığı bir dönemde Allah’ın takdirine razı olup ah u vah etmeden, bağırıp çağırmadan, vurunup dövünmeden dişini sıkıp beklemektir. Bir ışık görünüp emareler ortaya çıkmaya başladığında, bu şundan dolayı olmuş, bu bundan dolayı olmuş, şu benim hatalarımın cezasıymış, onun hikmeti de buymuş gibi değerlendirmeler yapılacak hâle geldiğinde gösterilen sabır da bir sabırdır ama sabr-ı cemil kadar güçlü ve kıymetli değildir. Allah Resulü’nün “Esas sabır, şokun ilk yaşandığı anda gösterilen sabırdır.”142 hadisini bu mânâda anlamak gerekir. İşte Hazreti Yakub’un iki defa tekrar ettiği sabr-ı cemil de Efendimiz’in bu hadiste tarif buyurduğu sabırdır.
142 Buhârî, cenâiz 32, ahkâm 11; Müslim, cenâiz 15.