Yusuf sûresi, 12/9

اُقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ

“(Kardeşleri şöyle devam ettiler): ‘Yusuf’u ya öldürelim ya da onu belirsiz, uzak bir yere atalım ki babamızın sevgi ve teveccühü yalnız bize kalsın! Ondan sonra tevbe eder salih kimseler oluruz.’”

Peygamber Ocağında Haset Hastalığı

Eski Ahit’e göre Hazreti Yakup (aleyhisselâm), Babil’deki dayısına gidip ona hizmet etmiş, hizmeti karşılığında onun kızlarından birine talip olmuştu.52 Muhtemelen çalışma karşılığında bir evlilik talebi o dönemin şeriatında ve örflerinde geçerli bir uygulamaydı. Nitekim daha sonraları Hazreti Musa da bazı rivayetlerde Hazreti Şuayb olduğu ifade edilen zatın yanında on sene çalışması karşılığı onun kızıyla evlenmişti.53 Dayısı, Hazreti Yakub’u onun istediği kızıyla değil de bir başka kızıyla evlendirdi. Hazreti Yakub’un o hanımından on çocuğu oldu. Yakup (aleyhisselâm) daha sonra gidip bir süre daha çalışarak dayısının esas evlenmek istediği kızıyla evlendi. (İki kız kardeşle aynı anda evli olabilme bizim şeriatımızda caiz olmasa da o şeriatta geçerliydi.) O hanımından da Hazreti Yusuf ile Bünyamin doğdu. Bünyamin’in doğumundan sonra annesi vefat etti ve iki küçük kardeş öksüz kaldılar.54

Hazreti Yakup onlara hem babalık hem annelik yapıyordu. Öz anneleri olmadığı için üzerlerine titriyor, onlara ayrı bir şefkat ve ilgi gösteriyordu. Her ne kadar peygamber temkini sayesinde şefkat hissini dengeleyip çocukları arasında adaletli davransa da yine de onlara duyduğu farklı alâka, davranışlarına yansıyordu. Özellikle Yusuf (aleyhisselâm) üzerindeki hassasiyet ve titizliği, diğer çocuklarının zihninde bir farklılık algısı oluşturuyordu. Bir de buna Hazreti Yusuf’un güzelliği, simasındaki parıltı, aynı zamanda tavır ve davranışlarındaki incelik, kibarlık ve asaleti de eklenince kardeşlerindeki kıskançlık daha da katmerleniyordu. Buna diğer insanların Hazreti Yusuf’u takdir ve tebcillerini de ilave ettiğimizde artık durumun onlar açısından hazmedilemez hâle geldiğini tahmin edebiliriz. İşte buna bir son vermek için plan yapmaya başladılar. O kadar ki Yusuf’u öldürme fikrini bile ortaya atanlar oldu. Fakat büyük kardeş olan Yahuda farklı bir şey teklif etti ve Yusuf’u öldürme yerine bir kuyuya atma fikrini onlara kabul ettirdi.

Görülüyor ki bir peygamber hanesinde, vahyin indiği ortamda da olsa, insanlar arasında haset ve hazımsızlıklar yaşanabiliyor. Şeytan, Allah’ı bilmesine, meleklerle beraber O’nun emrine muhatap olmasına rağmen yine de Hazreti Âdem’i çekememiş ve onun meleklere mihrap olmasını hazmedememişti. Demek ki içinde öteden beri bir problem vardı. Bu problem, test edilince, mihenge vurulunca ortaya çıktı. Evet bir peygamber evinde, cennet gibi bir ortamda da olsa insan, eğer içindeki hazımsızlık buzlarını eritemezse, zamanla bunlar buzdağları olarak karşısına çıkar ve ciddi imtihan sebebi olur. Hazreti Yakub’un tedbir ve temkini bile bu imtihanların önüne geçmeye yetmediyse gerisini siz düşünün.

Sözü burada Efendiler Efendisi’ne (sallallâhu aleyhi vesellem) getirmek, O’nun her konuda olduğu gibi bu konuda da üstünlüğünü nazara vermek istiyorum. Allah Resulü’nün de çocukları ve torunları vardı. Onları çok seviyor ve şefkatle bağrına basıyordu. Kimi zaman alıp kucağına oturtuyor, öpüp kokluyor kimi zaman da omuzlarına alıp gezdiriyordu. Fakat onların her birine eşit davranıyor ve birini diğerine tercih etmiyordu. Sadece belki Hazreti Fatıma validemize ayrı bir alâka duyuyordu fakat bunu da diğer çocukları vefat ettikten sonra ortaya koyacaktı. Ona olan ilgisi de Hazreti Yakub’un Hazreti Yusuf’a olan ilgisine benzer şekilde, bırakacağı vilâyet mirasının taşınmasıyla alâkalıydı. Zira Efendimiz’den sonra nübüvvet bitse de o nübüvvetin vilâyet buudu Fatıma validemizin evlatlarıyla devam edecekti. Vilâyet-i Ahmediyeyi temsilde, Ehl-i Beyt’ten gelen evliyaullah öncü rolü üstleneceklerdi. Allah Resulü, Allah’ın gördürmesiyle bunu gördüğü için o mübarek neslin annesi olan kızına ayrı bir değer veriyordu. Fakat burada da çok hassas hareket ediyor, diğer çocuklarını en ufak bir hazımsızlığa sevk etmeme noktasında muvaffak oluyordu. Evet, Kur’ân’ın beyanıyla, peygamberler arasında fazilet farkı olduğuna göre,55 Yakup (aleyhisselâm) ile Efendimiz arasında bu konuda böyle bir farkın bulunması gayet normaldir. Elbette bu tür konularda temkinli olmak ve o konuları peygamberlerin Cenab-ı Hak’la münasebetleri açısından değerlendirmek gerekir.

Burada Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) kardeşlerinin yaş ve mesuliyet durumunu bir kere daha hatırlamakta fayda var: Yusuf aleyhisselâmın elinden tutulup kırlara götürülecek, orada kuyuya atılacak kadar küçük yaşta olması, fakat beri tarafta sûrenin başındaki rüyayı görüp bunu babasına anlatacak ve babasından tedbirli olma konusunda uyarı alacak kadar da aklî erginliğe sahip bulunması onun ve kardeşlerinin yaşları konusunda bize bazı ipuçları veriyor. Mesela o gün o, altı yedi yaşlarındaysa, ağabeylerinden bazılarının dokuz on yaşlarında olduğunu, bazılarının da büluğa ermiş olduğunu rahatlıkla düşünebiliriz. Fakat onlar büluğa ermiş olsalar da henüz rüşte ermemiş olabilirler. Yani yaptıkları kötülüğün vebalini düşünecek aklî olgunluğa ulaşamamışlardır. Bundan dolayı, onların yaptıklarını, yaşını başını almış reşit kimselerin cürümleri gibi değerlendirme konusunda ihtiyatlı olmak gerekir.

Suikast Planları

Bir suikastı planlamak hele bunun için birkaç insanın bir araya gelmesi kolay şey değildir. Çünkü can, mal, itibar kaybı ve mahcup olma riski vardır. Gruptaki herkes bu riskin altına girmeye kolay kolay cesaret edemez. Bu açıdan on kardeşin Hazreti Yusuf’a kurdukları komployu planlarken bununla alâkalı uzun uzun düşündüklerini, konuştuklarını tahmin edebiliriz. Kısa zamanda böyle güçlü bir mutabakat gerçekleşmez. Kardeşler arasındaki konuşmalara bakıldığında, olabilecek en kötü plan olan öldürme fikrinin bile konuşulduğu ama içlerinden daha sağduyulu birinin olaya daha yumuşak yaklaştığı görülür. O, Hazreti Yusuf’un ölümüne taraftar olmayıp kuyuya atılmasını teklif eder ve plan, onun teklif ettiği şekilde karara bağlanır.

Tarihe bakıldığında, başta peygamberler olmak üzere bütün önemli vazife sahiplerinin ve bütün büyük davaların komplolarla karşı karşıya kaldığı görülür. O dönemde kardeşleri tarafından Hazreti Yusuf için yapılan planlar, çağdaşları tarafından farklı şekillerde Hazreti İbrahim, Hazreti Musa, Hazreti İsa gibi diğer peygamberler için de yapıldı. Kureyş müşrikleri ve Medine’deki Yahudiler de Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) komplolar tertip etti, suikastlar düzenlediler. İnsanlık tarihi boyunca iyilerle kötülerin mücadelesi hep bu tür sahnelere şahit oldu. Günümüzde de pek çok yerde aynı zulümler irtikap ediliyor. Bugün zalimlerin yaptıklarına bakınca, senaryonun değişmediği, tarihin benzer şekilde tekerrür ettiği anlaşılıyor. Masumları yerlerinden yurtlarından ediyor, hürriyetlerinden mahrum bırakıyor, hapislerde ölüme terk ediyorlar. Bununla kalmıyor, aileleri parçalıyor, toplumun değişik kesimlerini birbirine kırdırıyorlar. Öyle bir vahşet sergiliyorlar ki kendi hayatları, kendi menfaatleri için kimseye hakk-ı hayat tanımıyorlar.

Hazreti Yakub’un Hazreti Yusuf’a İlgisinin Mahiyeti

Burada Hazreti Yakub’un Hazreti Yusuf’a olan ilgisinin mahiyetinden kısaca bahsetmekte fayda var.

İmam Rabbanî Hazretleri bu ilgiyi Hazreti Yusuf’un maddî güzelliğinin ötesindeki manevî, uhrevî güzelliğine bağlar.56 Yani o büyük imama göre baba oğul arasındaki bu alâka, ahiret yörüngeli bir muhabbet ve aşka dayanır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İmam Rabbanî Hazretlerinin bu yaklaşımını biraz tekellüflü bularak meseleye şefkat açısından yaklaşmayı tercih eder. Ona göre Hazreti Yakub’un, Hazreti Yusuf’a karşı duyduğu his, şefkat hissiydi. Fakat bu, bir babanın oğluna duyduğu sıradan bir şefkat hissi olmayıp, onun ötesinde, Hazreti Yusuf’un ileride eda edeceği misyonla da alâkalı çok özel ve üstün bir şefkatti.57

Evet, Hazreti Yakub’un Yusuf’a karşı, baba oğul münasebetinden kaynaklanan cibillî bir şefkati vardı. Yusuf (aleyhisselâm) bu cibillî şefkati daha da arttıracak bir sevimliliğe ve olgunluğa sahipti. Öte yandan Hazreti Yakup, Hazreti Yusuf’un gelecekte büyük bir misyon eda etmesini bekliyordu. Altıncı âyettekiيَجْتَبِيكَ رَبُّكَ “Rabbin seni seçecek…” ifadesinden de bunu anlıyoruz. Nitekim “seçti” mânâsına gelen اِجْتَبَى kelimesi, Kur’ân’da genellikle peygamberler için kullanılmıştır.58 Yani Hazreti Yakup kendisine vahyen bildirilmesiyle yahut peygamberlik firasetiyle Hazreti Yusuf’un kendisinden sonraki nübüvvet halkası, yani Hazreti İbrahim’in dinini temsil edecek bir sonraki devrin peygamberi olarak Allah tarafından seçileceğini biliyordu. Belki o zamanlar Sudan’ı da içine alan bütün bir Mısır coğrafyasının onunla aydınlanacağını düşünüyordu. Düşünüyor ve onun üzerine titriyordu. Neticede bu beklentisinde de yüzde yüz isabet etmişti.

Şeytanın Oyunu

Âyette geçen “Ondan sonra tevbe eder salih kimseler oluruz.” ifadesi, şeytanın, Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) kıskanç kardeşlerine fısıldadığı bir vesvesedir. Şeytan, yaptıkları kötü planı onlara güzel gösteriyor ve kötü emellerini gerçekleştirdikten sonraki durumları hakkında onların içini rahatlatıyordu. “Nasıl olsa tevbe edersiniz ve iyi insanlar olarak yaşamaya devam edersiniz.” diyordu. Bu, şeytanın insanı en çok kandırdığı noktalardan birisidir. O, bir taraftan günahı süsleyip insanı ona doğru tahrik ederken diğer taraftan da günah sonrası için söz konusu olabilecek vicdan azabını kendince izale etme çabasına girer. Bu konuda sağdan yaklaşabileceği en kuvvetli argümanlardan biri “Nasıl olsa tevbe ederim.” kuruntusudur. Böylesi kuruntuların kurbanı olanlar, hayattan her türlü kâmı almak ister, keyfince yaşamaya çalışır, günah işlemekte mahzur görmezler. Ölüm ötesine ait düşüncelerin kalblerinde oluşturduğu burkuntuyu bastırabilmek için de kendilerince böyle bir çare bulurlar. Günah işleyip sonra tevbe edeceklerini düşünürler. Kendilerini gaflete öyle salmışlardır ki adım adım günaha doğru giderken âdeta Allah’la pazarlık yapar gibi düşünmenin O’na karşı ne kadar büyük bir saygısızlık olduğunun farkına varmazlar. Günah planları yaparken tevbeye imkân bulamadan ölebileceklerini hesaba katmazlar. İşte burası, insanın en çok düşme ihtimali olan derin çukurlardan biridir.


52 Tekvin, 29: 1-22.

53 Bkz.: Kasas sûresi, 28/27-29.

54 Bkz.: Tekvin, 29: 15-35, 30: 1-43.

55 Bakara sûresi, 2/253.

56 İmam Rabbânî, el-Mektûbât, 2/383 (100. Mektup).

57 Bkz.: Bediüzzaman, Mektubat, s. 29. (Sekizinci Mektup).

58 Bkz.: Âl-i İmrân sûresi, 3/179; Nahl sûresi, 16/121; Şura sûresi, 42/13.

-+=
Scroll to Top