Yusuf sûresi, 12/91
قَالُوا تَاللهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللهُ عَلَيْنَا وَإِنْ كُنَّا لَخَاطِئِينَ
“Kardeşleri de şöyle dediler: ‘Vallahi de tallahi de Allah seni bize üstün kılmıştır. Doğrusu bizler suçlu idik!’”
Yıllar Sonra Gelen İtiraf
Hazreti Yusuf’un kardeşleri bir kez daha “tallâhi” diye yemin ediyor ve hayretlerini ifade ederek “Allah seni tercih edip bize üstün kıldı.” diyorlar. Artık Allah’a inançları tamdı. Bundan dolayıdır ki hem kardeşlerinin seçilmiş olduğunu hem de kendi hatalarını itiraf ediyorlardı. Hâlbuki eskiden güçlü kuvvetli bir grup olmakla övünüyor, Yusuf ve kardeşini hor görüyorlardı. Şimdi o hâllerinden eser kalmamıştı ve artık itiraf makamında bulunuyorlardı.
Konuşmalarında اٰثَرَكَ “Seni seçti/bize üstün kıldı.” ifadesini kullanıyorlar. Kelimenin masdarı olan ‘îsar’da bir seçme, tercih etme ve üstün kılma mânâsı vardır. Haşir sûresinde ensarın fazileti anlatılırken de bu kelime kullanılır ve “Onlar, muhacir kardeşlerini kendilerine tercih ederler.”152 buyurulur. Allah Resulü de vahyin gelişi esnasında oluşan ağırlık kendisinden gidince yaptığı duada bu kelimeyi kullanır, “Allahım bizi tercih et, başkalarını değil.”153 buyurur ve Allah’tan vazife ve misyon için seçilmiş olmayı ister. O aslında zaten seçilmiş bir zattır, hatta seçilmişlerin en faziletlisidir. Onun arkasındaki sahabe nesli de seçkin bir cemaattir. Fakat onun tevazuunun neticesi olarak yapmış olduğu bu duayı, daha ziyade herkes kendi adına değerlendirmeli ve şöyle demelidir: “Ya Rabbi, Senin yolunda yapılacak hizmetler için bizi tercih et, başkalarını getirip bizim başımıza koyma, onları bize hâkim kılma. Senin adının dünyanın dört bir yanına duyurulması vazifesini bize lütfet ve bu vazifeyi hakkıyla eda etmeye muvaffak kıl. Hakkını eda edemeyişimizin neticesi olarak bizden bu vazifeyi alma, bizi kendi kısmetsizliğimize mahkûm etme ve düşmanlık yapanlar karşısında bizi zillete düşürme.” Âmin.
Allah, Hazreti Yusuf’u seçmişti fakat kardeşleri onu kıskanmışlardı. Kıskançlığın nelere mâl olduğu Yusuf sûresi boyunca görülüyor. O zaman Hazreti Yusuf’u seçen Allah, kendi döneminde Efendimizi (sallallahu aleyhi vesellem) seçti. Mekke’de ona düşmanlık yapan müşrikler, Medine’de ise O’nu kıskanan, O’nun konumunu bir türlü kabul etmeyen münafıklar ve Yahudiler vardı. Bunlar Efendimiz’e çok sert tepki gösterdiler. Çünkü onlar gelecek peygamberi kendi kavimlerinden bekliyorlardı. Onun başka bir kavimden gelmesi, onları şiddetli bir kıskançlığa sürükledi. Onlardaki kıskançlık damarını bilen Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), onlara çok yumuşak yaklaşmasına, oturup onlarla anlaşma yapmasına rağmen kıskançlıktan kurtulamadılar. Buna rağmen yine de içlerinde inananlar olmuştu. Fakat biz onlardan sadece belli birkaç şahsı biliyoruz. Abdullah İbn Selâm (radıyallahu anh) bunlardan biridir. Kur’ân onu وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِىٓ إِسْرَآئيلَ “İsrailoğulları’ndan bir şahit de şahitlik etti.”154 ifadesiyle yâd eder.
Elbette, Yahudiler içinde Allah Resulü’ne inanan sadece Abdullah İbn Selâm değildi. Daha başka inananlar da vardı. Çünkü Tevrat’ta zikredilen özelliklerine bakarak Efendimiz’in peygamber olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Bunun yanında Mekke ve Hicaz, Müslümanları olduğu kadar onları da alâkadar ediyordu. Buradan bir peygamber çıkacağını bildikleri için gelip oralara yerleşmişlerdi. Seçilen son peygamberin seçkin ümmeti olmayı arzu ediyorlardı. Öte yandan bazı meseleleri getirip Efendimiz’e soruyor, yaşadıkları bazı problemlerde Efendimiz’in hükmüne müracaat ediyorlardı. Bu durum, onların içinden daha çok sayıda insanın inanmış olma ihtimalini yükseltiyor.
Ne var ki bunlar muhtemelen, günümüzde tevhide inandığı hâlde inancını gizleyen bazı Ehl-i Kitap gibi, ortamın baskısından dolayı inançlarını rahatça ifade edememişlerdi. Abdullah İbn Selâm’ın Müslüman olduktan sonra bir kısım rehberlik ve şahitliklerinin dışında, vefatına kadar ciddi bir misyon üstlenmediği görülüyor. Bunun sebebi de aynı şekilde etrafın baskısı olabilir. Ademe mahkûm edilme endişesi yaşamış olabilir. Bilemiyoruz belki de Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), o çevreyi tahrik etmemek üzere onu geriye çekmiş olabilir. Kendisi ihtiyaten gölgeli bir görüntü vermiş de olabilir. Netice itibariyle, Yusuf (aleyhisselâm) döneminde olduğu gibi Efendimiz döneminde de O’na çok şiddetli bir kıskançlık ve düşmanlık vardı. Bu ağır atmosferin ve sert tepkilerin altında kalıp ezilmemek için bazı Müslümanlar, Müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalmışlardır.
152 Haşir sûresi, 59/9.
153 Tirmizî, tefsir 24; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, 1/34.
154 Ahkâf sûresi, 46/10.