Yusuf sûresi, 12/99
فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰۤى إِلَيْهِ أَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ إِنْ شَۤاءَ اللهُ اٰمِنِينَ
“Yakup ailesi Mısır’a gelip Yusuf’un yanına girdiklerinde Yusuf, ebeveynini kucakladı ve: ‘Allah’ın izniyle Mısır’a güven ve huzur içinde buyurun!’ dedi.”
Büyük Buluşma: Hazreti Yakup, Yusuf’una Kavuşuyor
Daha önceki âyetlerde olduğu gibi burada da bazı icaz-ı hazfler var. Yani konunun akışı bozulmayacak şekilde bazı cümleler atlanmıştır. Mesela aralarda şu cümleler takdir edilebilir: “Gözleri açıldı, sonra kalktı, kervanı hazırladılar, Kenan’dan Mısır’a doğru yola çıktılar. Daha sonra Mısır’a girip Hazreti Yusuf’un ikamet ettiği yere yöneldiler. Hazreti Yusuf onları yardımcılarıyla birlikte karşıladı. Ardından Hazreti Yusuf’un mekânına girdiler…” Görüldüğü gibi pek çok cümle atlandığı hâlde arada herhangi bir boşluk oluşmamıştır. Çünkü akıl, zikredilmeyen bu kısımları tahmin edip doldurabilir.
Âyette geçen اٰوٰى kelimesi daha evvel de geçtiği üzere “yanına aldı, bağrına bastı, barındırdı, gözetti, koruması altına aldı” demektir. Yusuf (aleyhisselâm) ailesini aziz birer misafir olarak karşıladı. Dışarıdan gelen bir misafire yapılması gereken ne varsa hepsini ve daha fazlasını onlar için yaptı. Sonra da onları kendi korumasına aldı. Tabii, gelenler onun ebeveyniydi. Gerçi rivayete göre annesi vefat etmişti. Bu gelen, üvey annesiydi. Fakat neticede Kur’ân onu da ebeveyn tabirinin içine dahil ediyor. Bir ebeveyne yapılması gereken daha ne varsa, Yusuf (aleyhisselâm) onu mutlaka yapmıştır. Babasının eline mi sarıldı, babası da onu bağrına mı bastı! Bu ve benzeri şeyleri Kur’ân zikretmediği için bütün muhtemel muamelelerin اٰوٰى kelimesinin içinde olduğu mülahaza edilebilir.
Hazreti Yakub’un Mısır’a girişi ile alâkalı İsrailiyat kaynaklı bir kısım tasvirler bulunsa da Kur’ân ve Sünnet’te bu konuda açık bir bilgi olmadığından sükût etmek evlâdır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) böyle durumlarda, “Tekzip de etmeyin tasdik de!”173 buyurmuştur. Bu yüzden söz konusu rivayetlerden sonra “Allahu a’lem” (En doğrusunu Allah bilir) demek icap eder. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu konuda çok hassastır. Kur’ân ve Sünnet’te olmayan konulara girdiğinde hep “Doğrusunu Allah bilir.” mânâsına gelen ifadelerle sözünü tamamlar.
173 Ebû Dâvûd, ilim 12; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, 4/136.