“Zamanın Altın Dilimi” Üzerine
Hayat prizması. Olması arzu edilenden çok mümkün ve vâki olanın hesabının yapıldığı realite atlası. Henüz adı konulmamış “Lider”in kafa kâğıdı. Hep tarih yapmış, yazmaya fırsat bulamamış destan bir milletin ışıldayan gölgesini yere düşmekten koruyan ve onu “söz”ün sinesinde saklayan billur mahfaza. Mâbedden taşan mânâ ile şekillenmiş ideal cemiyetin ses hevengi! Evimiz, köyümüz, şehirlerimiz ve milletimizle öze dönüp kendimize nisbet edilebilmenin yollarının gösterildiği ve beklenen gençliğin cedleriyle yüz yüze getirildiği, müfredat ve programı Kur’ân ve Sünnet perspektifinde tayin ve tesbit edilmiş, inancın sihirli ikliminde kurulu okul veya mektepte yetişecek yeni insanın yetişmesini gaye edinen düsturlar müfehresi veya prensipler indeksi. Mağdur ülkelerin mesaj yüklü feryadı. Cihanı sarsma ve yeniden kurma vazife ve mesuliyeti daha “elest” canibindeyken kendilerine tevdi ve emanet edilmiş olan necip milletin cihanı sarsmaya namzet gibi görünen millî öfke narasının içinde bulunduğumuz asır kubbesine vuran yankısı. Aydınlarımızın gaflet yıllarının kurbanı koskoca bir ömr-i hederin ibret ağıtı. Zulme doymayan Batı dünyası karşısında çarpık bir anlayışla içimizde beslediğimiz tutkunun psiko-sosyolojik analizi. Tarihî dinamiklere dayalı dün ve bugün sentezi. Kâbe aşkı, Ravza hasreti.. Mescid-i Aksâ ve Ayasofya onda inkisar ve ümit dolu bir inilti: Hâl adına melâl. Ama dua ve yakarışta mucizevî bir güç var. Gönülden yükselen âvaz idbarı ikbal yapar.. Kamplarda yaşanan zaman, bahara uyananlar için hayattaki Cennet esintileri. “Zamanın Altın Dilimi” bunun da şehrayini. Yeni insan bir beklenti: Gaye gibi, ideal gibi, gelmesi muhakkak ve mukadder her yakin gibi…
“Zamanın Altın Dilimi”, zarf ve mazruf münasebetini kavrayıp zamanı itibarilikten kurtarmanın adıdır. İnsan öyle bereketli bir ömür sürmelidir ki, “an” denen her kare ışıl ışıl yanmalıdır. Kudsîlerin hayat şeridinde bulanık kare ya hiç yoktur ya da çok azdır, ama o mutlaka tevbe ile yunmuş-yıkanmıştır. Hayat bütünüyle aksiyondur. “Geçmiş zaman, bin bir modeliyle geleceğin rengârenk kostümlerini hazırlar. Gelecek, ihya edilmeyi bekleyen bir arazi gibi, yüksek mefkûre ve hülya derinliğinde hâdiselere bağrını açar bekler. İçinde bulunduğumuz zaman bir mekik gibi bu iki kutup arasında gelir-gider ve kendi dilimini örer. Zamanı, en kıymetli dilimi itibarıyla hayallerimizde kurduğumuz geleceğin sırça saraylarında veya geçmişin semavîleşen parlak sahifeleri arasında aradığımız sürece, onun mutlak değerlendirilmesi gerekli olan altın dilimini görmezlikten gelmiş; düne ve yarına göz yumup, sadece bugünle bütünleşip, bugünle teselli olduğumuz zaman da çok önemli iki hayatî menba kaybetmiş oluruz.” Şu kadar var ki, bizim geçmişimizin kendine göre bir ayrıcalığı vardır: O bizim daima taze, daima enfes ve daima en büyüleyici zaman dilimimizdir.
Mazi, istikbal denen ak güvercinin kuluçka dönemi. Yumurtada, semalarda pervaz eden kuşu görmek bir firaset ve şuur meselesi. İlâhî teennideki hikmet sırrını kavrama ve “her şeyin bir inayet eliyle ve bir gece sessizliği içinde yumaklaşıp örgüye hazır hâle geldiğini, kelepleşip tarih şuuru tığının ucunda ve yepyeni bir kanaviçe ile irtibatlandığını” anlama ve zamanla gelen sürprizleri tecessüs zıpkınıyla avlama zekâdan öte bir deha işi…
Billûrlaşma krizi devresinde görülen handikaplar ve geçiş dönemlerine ait kaoslar en ulvî hislerle mücehhez bir insanda, fıtratın zaruri bir neticesi olarak bulunan bazı süflî arzular kadar normal. Esas olan bu gerçeği görmezlikten gelmek değil, bastırıp onların üstüne taht kurmak… Yani sekine otağında temkin, tedbir, murakabe ve hamleyi beraber soluklamak!
Muhterem Müellif’in aynı seriye ait diğer eserleri gibi “Zamanın Altın Dilimi” ismiyle yayınlanan bu eserinin de kendine ait yüklendiği bir misyon var! Ferd ve cemiyet arasında varlığı herkesçe kabullenilmiş olan nisbeti yeniden kurcalamak ve böylece sosyo-biyolojiye ayrı bir buud, derinlik ve daha önemlisi istikamet kazandırmak. O’nda, dert ile derman, teşhis ile tedavi, problemler ile çözüm yolları hep bir arada zikredilir. Çağın ilka ettiği hastalıklara mukabil o, bir reçete gibidir. Neslimiz kendisine olan inanç ve güvenini kaybetmiştir. O ruhen sarsık ve sallantıdadır. İkna için telkin, telkin için de tekrar kaçınılmaz bir zarurettir. Bazı söz ve cümlelerin tekrarında bu hikmet gizlidir. Ve eser, bu dersi de yine Kur’ân’dan almıştır. Kur’ân’da içinde nice sırlar taşıyan tekrarlar vardır.
Seçkin eserler, dil kaosunda ıslah periliği yaparlar. Dil onlarla huzur, istikrar ve güven kazanır. Bu onların hep yeni kalma yönlerinin bir yanıdır. “Zamanın Altın Dilimi” için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Ve zannederiz, eser okunduğunda ifademizdeki isabet, belki eksiklik, daha iyi anlaşılacaktır.
Nil Yayınları